Delil Sözleşmesi
DELİL SÖZLEŞMELERİ
I.GİRİŞ
A.İspat ve Deliller
1. Genel Olarak
6100 sayılı HMK, dördüncü kısmı ispat ve delillere ayırmış her sırasıyla belge ve senet, yemin, tanık, bilirkişi incelemesi, keşif ve uzman görüşü başlıkları altında delilleri tek tek incelemiştir. Ayrıca tüm bu delillerin ele alındığı dördüncü kısmın ilk bölümü ise 187-198. maddeler arasında ortak hükümlere ayrılmıştır. 6100 sayılı HMK’nın dördüncü kısmında yer alan “İspat ve Deliller” başlığının genel hükümler bölümünde madde 187’de ispatın konusu “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Herkesçe bilinen vakıalarla, ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır. Madde 187, HUMK dönemindeki düzenlemeyle aynı olup, dili sadeleştirilmiştir. Maddede, ispatın konusunun ne olduğu, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek vakıalar ve bunların ispatı için gösterilecek deliller tanımlanmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise varlığı herkes tarafından bilinen vakıalar ile ikrar edilmiş vakıaların çekişmeli bir husus olmadığı ifade edilmektedir.
a.İspat Hakkı
6100 s. HMK madde 189 da yer alan İspat hakkı “Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. Kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz. Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır. Dava konusu yapılan hakkın mesela alacağın gerçekten var olup olmadığının anlaşılması; maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendisine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonucunda mümkün olur. İşte, dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu, tarafların üzerlerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur.
Bir taraf, ancak kendisinin dayandığı vakıaların doğru olduğunu veya karşı tarafın dayandığı vakıaların doğru olmadığını ispat ederek, davayı kazanır veya davanın reddini sağlayabilir. Davacı, davasında ne kadar haklı olursa olsun, davasını dayandırdığı vakıaları ispat edemez veya ispat eder de davalı bunun hilafını ispat ederse, davayı kaybeder. Bu nedenle, davada ispat çok önem taşır. Çekişmeli vakıaların ispatı için başvurulan vasıtalara delil(kanıt) denir. Delil “davanın çözümünde etki edebilecek çekişmeli hususların ispatı için başvurulan araç” şeklinde tanımlanabilir.
Eski yasa dönemine kıyasla yeni bir düzenleme sayılabilecek madde ile ispat hakkının çerçevesi çizilmektedir. Buna göre;
- İspat hakkı, kanundaki süre ve usule uygun olarak kullanılabilir. Ancak ispat hakkı pahasına, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin kullanımına izin verilemez. İspat hakkı her iki tarafa da ait olduğu için ispat, Kanunda taraflar bakımından sadece bir yük olmanın ötesinde aynı zamanda kanuni bir hak olarak düzenlenmiştir.
- Hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat bağlamında bir geçerliliği yoktur. Bu husus, Anayasa’nın 38/6 maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a hükmüne paraleldir. “Hukuka aykırı” ifadesinin kullanılmış olması, daha genel bir çerçeve çizmekte ve temel hak ve özgürlükler bakımından daha kapsamlı bir düzenlemeyi içermektedir. Hukuka aykırı biçimde elde edilen bir delilin dosyaya sunulması halinde hakim, davanın diğer tarafından bir itiraz gelmese dahi, bu delilin geçersizliğine kendiliğinden karar verebilecektir. Belirtmek gerekir ki öğretide, hukuka aykırı delillerin istisnaya yer vermeksizin katı biçimde düzenlenmiş olması eleştirilmektedir. Kanun tarafından ispatı belirli bir delille ispatlanması emredilmiş hususlar, başka delil kullanılarak ispat edilemez.
- Bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin geçerli olup olmadığının takdiri mahkemeye aittir. Mahkemenin takdir hakkı, hükümle beraber temyiz denetimine tabidir.
b. İspat yükü
HMK madde 190 uyarınca “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.”
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere ispat yükü, daha önceden Medeni Kanun’da düzenlenmiş olmasına rağmen, hukuk usulü mevzuatımızda ilk defa yer almıştır. İlk fıkra, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kuralı içermektedir. Buna göre ispat yükü, yasada aksine bir hüküm bulunmadığı müddetçe, iddia edilen vakıaya bağlanana hukuki sonuçtan kendi lehine hak/haklar çıkaran tarafa aittir. Her bir vakıa bakımından ispat yükünün belirlenmesi, aynı kurala göre yapılacaktır. Ancak kanunda ispat yüküne ilişkin özel bir düzenleme bulunmakta ise, bu takdirde ilgili hüküm uygulama alanı bulacaktır.
İkinci fıkrada ise, karinenin varlığı halinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmektedir. Buna göre, bir karineye dayanan taraf, karinenin dayandığı olay ya da olguyu ispat yükü altındadır. Bunun aksini ispat yükü ise, karşı taraftadır. Kanunda belirtilen istisnalar ise müstesnadır.
Her iki taraf da, ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise, bu halde hakimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hakim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür. İki tarafın veya bir tarafın gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli vakıalar aydınlanmış ise, gene ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur.
c.Karşı ispat
HMK madde 191 uyarınca; “Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.”
Eski yasa dönemindeki düzenleme, dili sadeleştirilerek yeni usul yasasında da korunmuştur. İspat yükü altında olan tarafın iddiasının doğru olmadığına ilişkin delil sunabilir. Ancak bu durum, bu tarafa ispat yükünü üzerine almış olma sonucunu doğurmaz. Kanunda, önce ispata ve delillere ilişkin genel hükümler konulmuş (m. 187-198), sonra da tek tek deliller düzenlenmiştir (m. 199-293). İspatın konusu vakıalardır. Vakıalar dışındaki hususlar ispatın konusu olmaz (m. 187/1). Bu vakıalar,
- Uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek
- Tarafların üzerinde anlaşamadıkları
- Çekişmeli vakıalar olmalıdır.
Herkesçe bilinen vakıalar (malum ve maruf vakıalar) ile ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz (m. 187/2).
Hukukî sebepleri hâkim takdir ettiği için kural olarak ispat konusu değildir. Ancak, somutlaştırma yükü kapsamında (m. 194), koşul vakıa tespiti için hukuki sebep bildirmek gerekiyorsa buna da dikkat edilmelidir. Adil yargılanmanın ve hukukî dinlenilme hakkının (m. 27/2-b) bir gereği olarak ispat hakkı açıkça, sınırlarıyla birlikte düzenlenmiştir (m. 189).
Hukuka aykırı delillerin ispatta kullanılamayacağı açık şekilde düzenlenmiştir (m. 189/2). Burada neyin hukuka aykırı delil olduğu çok iyi tespit edilmeli; gri alanlarda hâkim takdir hakkını kullanmalıdır.
Kanunumuzda hâlâ kesin delil-takdiri delil ayrımı benimsendiği için, kanunun belirli bir delille ispatı emrettiği hususların başka delille (istisnalar dışında) ispatı mümkün değildir (m. 189/3).
Delilin caiz (o vakıa hakkında dinlenebilir) delil olup olmadığına hâkim karar verecektir (m. 189). Ancak bu karar, kanun yolu denetiminde incelenebilecek bir karardır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 193 üncü maddesinde delil sözleşmesi, sınırları ve türleri belirtilerek hükme bağlanmıştır. Tarafların aralarındaki uyuşmazlıkların, ispatı gereken vakıaların hangi tür delillerle ispatlanabileceğini kararlaştırdıkları sözleşmelere delil sözleşmesi denir. Delil sözleşmesi, senet ile ispat zorunluluğuna ilişkin her iki ana kuralın da istisnasıdır. Taraflar münhasır veya münhasır olmayan delil sözleşmesi yapabilirler (m. 193/1). Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilerek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler. Burada öngörülen birinci durumda, münhasır delil sözleşmesi ortaya çıkacaktır. Bir davanın tarafları dava açılmadan önce veya sonra bir hususun sadece belirli bir delille veya birden fazla delil çeşidi ile ispat edileceğini kararlaştırdıkları takdirde, buna münhasır delil sözleşmesi denir. Bu durumda sözleşmeye konu olan husus delil sözleşmesinde kabul edilen delilden başka bir delille ispat edilemez. Taraflar, delil sözleşmesi ile delillerini hasretmez, aksine bir hususun başka bir delil ile de örneğin senetle ispatı zorunlu olan bir hukuki işlemin, tanıkla da ispat edilebileceğini kararlaştırmışlarsa yapılan bu delil sözleşmesine münhasır olmayan delil sözleşmesi denir. Belirli bir miktarın üzerindeki hukuki işlemler kura olarak senetle ispat edilir. Kural bu olmakla birlikte taraflar aralarında yapacakları bir anlaşmayla senetle ispatı gereken bu hukuki işlemin aynı zamanda tanıkla veya diğer takdiri delille ispat edileceğini kararlaştırabilir. Münhasır delil sözleşmesinden farklı olarak münhasır olmayan delil sözleşmelerinde taraflar delil sözleşmesi ile delillerini hasretmezler
Delil sözleşmesi yazılı olarak yapılabilir veya tarafların mahkeme önünde imzalı beyanlarının tutanağa geçirilmesi suretiyle de yapılması mümkündür (m. 193/1). Zımni delil sözleşmesi yapılması mümkün değildir. Taraflar kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil ve delillerle de ispat edilebileceğini kararlaştırabilir ya da belirli delillerle ispatı öngörülemeyen vakıaların, belirli delil veya delillerle ispatı konusunda sınırlama getirilebilir. Delil sözleşmesi, taraflarca hazırlanma ilkesinin geçerli olduğu davalarda uygulanabilir
Taraflardan birinin ispat hakkını ortadan kaldıran veya fevkâlâde güçleştiren delil sözleşmesi geçersizdir (m. 193/2). Bu önemli bir yenilik olup, güçlü tarafın güçsüz tarafa dayattığı orantısız delil kayıtlarını geçersiz kılmaktadır.
d. Kesin Deliller
Sadece senetle ispat edilebilecek durumlar diğer kesin delillerle de ispat edilebilir. Kesin deliller sadece kanunla yaratılabilir. HMK düzenlemesinde kesin deliller, doktrindeki hâkim görüş ve uygulamaya göre, senet ve belge, yemin ve kesin hükümdür.
aa. Senet ve Belge
Senet, bir kimsenin vücuda getirdiği ve kendi, aleyhinde delil teşkil eden yazılı belgedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu bir üst kavram olarak, belgeyi de düzenlemiştir. HMK anlamında belge, uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarıdır. Kanun belge kavramını, senet yerine kullanmamıştır. Bu anlamda, senetle ispat kuralları belge ile ispat kuralları haline gelmemiştir.
Bir hukuki işlemin, özellikle sözleşmelerin geçerli olması için kural olarak yazılı şekilde yapılması şart değildir. Fakat bu hukuki işlemin ispatı için senet düzenlenebilir. Senet düzenlenmemişse, hukuki işlem gene geçerlidir; ancak bunun varlığını ispat etmek zordur. Buna karşılık, şekle tabi bir hukuki işlem, kanunun öngördüğü yazılı şekilde yapılmamışsa geçerli değildir (sıhhat şartı); böyle bir hukuki işlemin varlığı, diğer kesin deliller ile de ispat edilemez.
Senetler, düzenleyen kişilere ve ispat güçlerine göre; adi senetler ve resmi senetler olmak üzere ikiye ayrılır. Resmi bir makam veya memurun katılması olmaksızın düzenlenen senetlere adi senetler denir. Bu nedenle adi senetlere, resmi olmayan (gayri resmi) senetler de denir. Resmi bir makam veya memurun katılması ile düzenlenen senetlere resmi senetler denir. Burada resmi senet terimi, ispat şekli olan resmi senet anlamında kullanılmaktadır. Buna göre, resmi bir makam veya memurun senedin düzenlenmesine herhangi bir şekilde katılmış olması halinde, senet ispat hukuku anlamında bir resmi senettir.
bb. Yemin
Yemin, taraflardan birinin, bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında “namusu, şerefi ve kutsal saydığı bütün inanç ve değerler” üzerine beyanda bulunmasıdır. Bir vakıanın doğru olup olmadığına yemin edilirse, artık o vakıa hakkında başka delil gösterilmesine gerek yoktur; o vakıanın doğru olup olmadığı davada kesin olarak ispat edilmiş olur.
Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf, o vakıayı başka delillerle ispat edemezse, diğer taraf bir yemin teklif eder. Yani yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen taraf yapar. İspat yükü kendisine düşmeyen tarafa belirli bir vakıa hakkında yemin teklif edebilmek için, vakıanın karşı taraftan kaynaklanması gerekir. Buna karşılık, ispat edilecek vakıa karşı tarafın kendisinden kaynaklanmıyorsa karşı taraf yemin teklif edemez.
Diğer delillerle birlikte yemin teklifinde bulunulması halinde ilk önce diğer deliller incelenir; bunlar ile iddia ispat edilirse, yemin teklifine gerek kalmaz. Ancak her halde yemin deliline en son çare olarak başvurulur.
İspat yükü kendine düşen taraf, yemin teklif etme hakkı bulunduğunun mahkemece kendisine hatırlatması üzerine, yemin teklif etmeyeceğini bildirirse, artık bundan sonra yemin teklif etme hakkı kalmaz.
Hukuki sebepler yemin konusu olamaz. Yemin teklif eden taraf, kendisine yemin teklif olunan taraf yemin etmeye hazır olduğunu mahkemeye bildirinceye kadar, yemin teklifinden vazgeçebilir ve başka delil gösterebilir. Yemin ancak delillerle ispat edilebilen hususlar hakkında teklif olunabilir. Geçerliği şekle tabi olan bir sözleşme, Kanunun aradığı şekilde yapılmamış ise, bu sözleşmenin varlığı başka delillerle ispat edilemeyeceği için, bu konuda karşı taraf yemin de teklif edemez.
Yemin mahkeme huzurunda icra olunur. Fakat, yemin edecek taraf, davaya bakan mahkemenin yargı çevresi dışında oturmakta ise, yemin için davaya bakan mahkemeye gelmek zorunda değildir; bulunduğu yerdeki Türk mahkemesi veya yabancı mahkeme huzurunda istinabe yolu ile yemin etmesi istenebilir.
cc. Kesin Hüküm
Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi meselesi ise, kesin hükmün bir delil olmasından ziyade, özniteliğinden gelen bir doğruluk faraziyesine dayanmaktadır. Kesin hüküm yeni Kanunda, eski Kanundan (m. 237) farklı olarak deliller kısmında değil, hükmü düzenleyen bölümün (beşinci kısım, birinci bölüm) son maddesinde (m. 303) düzenlenmiştir.
2. Senede Karşı Tanıkla İspat Yasağı
Doktrinde ve uygulamada senede karşı senetle ispat mecburiyeti olarak da adlandırılan senede karşı tanıkla ispat yasağı, HMK’nun 201. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme de, eski Kanunun 290. maddesindeki düzenleme esas alınarak kaleme alınmıştır. Aradaki tek fark, eski Kanunda “defi olarak ileri sürülen” ifadesinin yerini, yeni Kanunda “ileri sürülen” ifadesinin almış olmasıdır. Bu değişiklik, kuralın uygulaması çerçevesinde bir farklılık oluşturmayacaktır. Senetle ispat zorunluluğu (birinci senetle ispat kuralı) ile senede karşı tanıkla ispat yasağı (ikinci senetle ispat kuralı) düzenlemeleri arasındaki en temel ifade farkı, birinci kuralda senetle ispatın zorunlu olması, ikinci kuralda ise tanıkla ispatın yasak olmasıdır. Yani ilk kuralda bir zorunluluk, ikinci kuralda ise bir yasak düzenlenmiştir. Bir üst başlıkta birinci kural ile ilgili olarak bahsettiğimiz “senetle ispat olunması gerekir” ifadesi ile ilgili tartışmanın bir benzeri ikinci kural açısından da söz konusudur. İkinci kurala ilişkin olarak her iki kanunda da “tanıkla ispat olunamaz” ifadesi yer almaktadır. Tanığın bir takdiri delil olduğundan hareketle, bu ifadenin “takdiri delillerle ispat olunamaz” şeklinde de anlaşılması mümkündür. Her ne kadar doktrinde ve uygulamada HUMK çerçevesinde takdiri delillerin dört adet olduğu ve bunların tanık, bilirkişi, keşif ve özel hüküm sebeplerinden ibaret olduğu dile getirilmiş olsa da, özel hüküm sebeplerini düzenleyen 367. madde, kanunda düzenlenmemiş olan takdiri delillerin de yargılamaya getirilebilmesine izin vermektedir. Yani özel hüküm sebepleri bir delil türü değil, kanundaki delillerin tahdidi olmadığı yönünde bir esastır. Yeni Kanunda bu husus daha açık olarak düzenlenmiş ve 192. madde ile Kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğunun öngörmediği hallerde Kanunda düzenlenmemiş olan delillere de başvurulabileceği esası yer almıştır. Kesin delillerin aksine takdiri deliller sınırlı sayıda olmadığı için, bir üst başlıkta yaptığımız tek tek değerlendirmeyi burada yapamıyoruz. Ancak genel bir ifade ile belirtebiliriz ki, senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı davalarda, hukuki işlem unsuru nedeniyle zaten keşif ve bilirkişi delillerine başvurulması pek mümkün değildir. Hem eski hem de yeni Kanunda düzenlenmiş olan keşif ve bilirkişi delillerinin yanı sıra, yeni Kanunda düzenlenmiş olan belge delili ve kanunda düzenlenmemiş olan diğer deliller de bu yasağın kapsamına girmektedir. Bu sebeple eski Kanun döneminde olduğu gibi yeni Kanun döneminde de kanundaki “tanıkla ispat olunamaz” ifadesinin “takdiri delillerle ispat olunamaz” şeklinde anlaşılması gerekecektir. Aslında burada tanık dinletilmesinin yasak olması ile ilk kuraldaki senetle ispatın zorunlu olması arasında pratikte bir fark bulunmamaktadır. Belki de tanığa olan güvensizlikten dolayı bu ifade ile hazırlanmış olan eski düzenleme, yeni düzenlemeye de örnek oluşturmuştur. Kanımızca yeni Kanunda maddenin sonu “tanık başta olmak üzere takdiri delillerle ispat olunamaz” veya “senetle ispatı gerekir” şeklinde olabilirdi.
B. Delil Sözleşmesi
1. Genel Olarak
Medenî usûl hukukumuzda bazı vakıaların ispatı bakımından mutlaka kesin delile başvurulmasının öngörülmesi (HMK m. 200; m. 201), her ne kadar yargılamanın daha hızlı ve sonuçta verilen kararın daha güvenilir olmasını amaçlamaktaysa da, bu konu kamu düzenine ilişkin değildir. Şöyle ki, kesin delille ispatı öngörülmüş bulunan bir vakıa hakkında takdiri delil sunulması durumunda, hâkim bunun caiz olmadığını resen gözetir. Zira, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 189. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları gereğince, kanunun belirli delillerle ispatını emrettiği hususlar, başka delillerle ispat olunamaz ve bir vakıanın ispatı için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Keza, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200. maddesinin ikinci fıkrası gereğince de, söz konusu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda maddenin birinci fıkrasındaki düzenleme hatırlatılarak, karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Ancak, aynı Kanunun 193. maddesinin birinci fıkrası ise şu düzenlemeyi içermektedir: “Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler”. Söz konusu bu düzenleme, kesin delille ispatı gereken vakıaların takdiri delillerle, takdiri delillerle ispatı caiz olan vakıaların ise sadece belli bir delille ispatı hususunda tarafların yapacağı anlaşmanın geçerli sayılacağını öngörmektedir. Söz konusu bu anlaşma “delil sözleşmesi” olarak adlandırılır.
Delil sözleşmesi davadan önce ayrı bir sözleşme şeklinde veya ilgili olduğu hukukî ilişkinin maddî hukuk açısından düzenlendiği sözleşmenin bir şartı olarak düzenlenebileceği gibi, dava esnasında ayrı bir sözleşme olarak da yapılabilir. Delil sözleşmesinin yazılı olması ispat şartıdır. Buna karşılık, duruşmada esnasında sözlü olarak yapılan delil sözleşmesinin geçerli olması için tutanağa geçirilmesi ve tutanağın bu kısmının taraflarca imzalanması gerekir. Taraflardan birinin, kesin delille ispatı gereken bir vakıa hakkında takdiri delile başvurması üzerine, hâkimin durumu resen gözeterek karşı tarafa muvafakatinin bulunup bulunmadığını sorması üzerine, eğer karşı taraf açıkça muvafakat ederse, bunun da tutanağa geçirilerek altının imzalatılması gerekir.
Delil sözleşmesinin belli bir vakıanın sadece belli bir delille ispatını öngörmesi durumunda, münhasır delil sözleşmesi söz konusu olur. Bu durumda, ilgili vakıa için başka delil gösterilemez. Bu husus mahkemece resen gözetilir. Münhasır delil sözleşmesinin tipik örneği, bir uyuşmazlıktaki bir vakıanın (örneğin zararın miktarının) ispatı hususunda tarafların anlaşarak “hakem bilirkişi” atamalarıdır. Buna karşılık, kanunun kesin delille ispatını öngördüğü bir vakıanın sadece bu delillerle değil, bunun yanında kanunen caiz olan diğer başka deliller de (her türlü delil olabilir) ispatını öngören delil sözleşmeleri ise münhasır olmayan delil sözleşmesi olarak adlandırılır. İspata elverişli delillerin belirlenmesi bakımından, münhasır delil sözleşmesi sınırlandırıcı, münhasır olmayan delil sözleşmesi ise genişletici etkiye sahiptir. Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkânsız kılan veya fevkalâde güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir (HMK m. 193, II).
YARGITAY 19. H.D E. 2012/6268 K. 2012/17422 T. 21.11.2012
ÖZET: “Dava, tazminat davasına ilişkindir. Davacı, davalı bayide bulunan tüplerin bedellerinin tahsilini talep etmiş, buna ilişkin bir liste sunmuş, mahkemece listede belirtilen tüplerin taraflar arasındaki sözleşmeye göre teslim alındığı kabul edilerek alacağın tahsiline hükmedilmiş ise de, davacı bu hususta davalının imzasını taşıyan bir belge sunamadığı gibi, mahkemece dayanılan delil sözleşmesi de geçerli kabul edilemez. Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya fevkalade güçleştiren delil sözleşmeleri geçersiz olup, davacının evrak, bordro, rapor, defter vs. kayıtlarının muteber olacağı, bu kayıt ve evraklara hiçbir sebeple itiraz hakkı bulunmadığını belirten delil sözleşmesi geçerli kabul edilemez.”
a. Delil Sözleşmesi
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 193 üncü maddesinde delil sözleşmesi şu şekilde düzenlenmiştir:
“ (1) Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek İmzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle İspatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle İspatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle İspatını kabul edebilirler.
(2) Taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını İmkânsız kılan veya fevkalâde güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir.”
(Kars. eski HUMK madde 287 fıkra 2; "İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz ").
Tarafların delil sözleşmesi yapabilmelerine olanak tanıyan bu düzenleme (m. 193); 1086 sayılı HUMK m.287,n hükmünün daha önce öğretide önerildiği ve Yargıtay kararlan tarafından da kabul edildiği şekilde ayrıntılı hale getirilmiş halidir.
Delil sözleşmesi iki türlü olabilir:
- Taraflar, kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların, (kanunun Öngördüğünün aksine) başka delille veya delillerle de ispat edilebileceğini kararlaştırabilirler. Buna, münhasır olmayan delil sözleşmesi denir.
- Taraflar, kanunda belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların, yalnızca belirli delil veya delillerle ispatı yönünde anlaşabilirler. Buna, münhasır delil sözleşmesi denir.
Hükümet Gerekçesinde:
“Maddede 1086 saydı Kanunda da kabul edilmiş olan delil sözleşmesi, sınırları ve türleri de belirtilerek yeniden düzenlenmiştir. - Birinci fıkrada, tarafların kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların, başka delil veya delillerle de ispat edilebileceğini kararlaştırabilecekleri ya da belirli delillerle İspatı öngörülmeyen vakıaların, belirli delil veya delillerle ispatı konusunda sınırlama getirebilecekleri kabul edilmiştir. Birinci durumda, münhasır olmayan delil sözleşmesi; ikinci durumda münhasır delil sözleşmesi ortaya çıkacaktır. Aynı fıkrada delil sözleşmesinin nasıl yapılacağı da belirtilmiştir. Delil sözleşmesinin Önemi sebebiyle, yazılı olması veya tutanağa geçirilecek beyanların imzalanması suretiyle yapılabileceği kabul edilmiştir. Delil sözleşmesinin, ancak açıkça yapılabilmesi karşısında, zımnî delil sözleşmesi yapılması mümkün değildir. - İkinci fıkrada, delil sözleşmesinin sınırlan belirtilmiştir. Delil sözleşmesi, ispat hakkını doğrudan ilgilendirdiğinden bu konudaki sınırların da ortaya konulması gerekir: Özellikle uygulamada zaman zaman güçlü olan tarafın, diğer tarafın ispat hakkını tamamen ortadan kaldıracak veya güçleştirecek nitelikte onu delil sözleşmesi yapmaya zorladığı görülmektedir. Bu sebeple, taraflardan birinin ispat hakkını kullanmasını imkansız kılan veya fevkalâde güçleştiren delil sözleşmeleri geçersiz sayılacaktır”. Şeklinde düzenlenmiştir.
aa. Sözleşmenin Tanımı ve Unsurları
Tarafların aralarındaki uyuşmazlıkların, ispatı gereken vakıaların hangi delillerle ispatlanabileceğim kararlaştırdıkları sözleşmelere delil sözleşmesi denir.
Delil sözleşmesi, senet (kesin delil) ile ispat zorunluluğuna ilişkin her ana kuralın da istisnasıdır. Taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi, belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler (HMK md. 193/1). Burada öngörülen birinci durumda, münhasır delil sözleşmesi ortaya çıkacaktır. Bir davanın tarafları dava açılmadan önce veya sonra bir husus (vakıanın, hukuki işlemin) sadece belli bir delille veya birden fazla delil çeşidi ile ispat edileceğini kararlaştırdıktan takdirde, buna münhasır delil sözleşmesi denir. Bu durumda sözleşmeye konu olan husus delil sözleşmesin kabul edilen delilden başka bir delille ispat edilemez. Örneğin taraflar aralarındaki belli bir uyuşmazlık konusunun miktarının veya niteliklerinin hak bilirkişilerce tespit edileceğini kararlaştırmışlarsa hakem bilirkişi raporu mahkemede açılan davada hakimin hükmüne esas teşkil eder, yani mahkeme hakem-bilirkişi raporuyla bağlıdır. Taraflar, delil sözleşmesi ile delilleri hasretmez, aksine bir hususun başka bir delil ile de örneğin senetle ispatı zorunlu olan bir hukuki işlemin, tanıkla da ispat edilebileceğini kararlaştırmışlarsa yapılan bu delil sözleşmesine münhasır olmayan delil sözleşmesi denir.
Delil sözleşmesi yazılı veya mahkeme önünde tutanağa geçirilen imza beyanı olmak üzere iki şekilde yapılabilir. Zımni (örtülü) delil sözleşme" yapılması mümkün değildir. Taraflar kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle de ispat edilebileceğini kararlaştıran bilir ya da belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların, belirli delil veya delillerle ispatı konusunda sınırlama getirilebilirler. Delil sözleşmesi, taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda uygulanabilir.
Uygulamada zaman zaman güçlü olan tarafın, diğer tarafın ispat hükmü tamamen ortadan kaldıracak veya güçleştirecek nitelikte onu delil sözleşmesi yapmaya zorladığı görülmektedir. Bu nedenle delil sözleşmesi yapma hakkı belirli hallerde sınırlanmıştır. Buna göre, taraflardan birinin ispat hakkının kullanımını imkansız kılan veya son derece güçleştiren delil sözleşmeleri geçersizdir (HMK md. 193/2).Delil sözleşmeleri genellikle münhasır delil sözleşmesi ve münhasır olmayan delil sözleşmesi olarak ikiye ayrılır. Tarafların belli bir olayın, olgunun ya da hukuki İşlemin sadece belli bir delille ispat edilebileceğini kararlaştırmaları durumunda münhasır delil sözleşmesi; tarafların delilleri hasretmemeleri durumunda da münhasır olmayan delil sözleşmesi söz konusu olur. Münhasır delil sözleşmesinde delillerin daraltılması, münhasır olmayan delil sözleşmesinde ise delillerin genişletilmesi söz konusudur. Yani delil sözleşmesi yapan taraflar bu sözleşme ile ya mevcut delilleri sınırlandırırlar ya da belli bir işlem için öngörülen kesin deliller dışında başka delillere başvurabilme imkanını getirirler. Ancak resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalar bakımından delil sözleşmesi yapılması mümkün değildir.
bb. Sözleşmenin Şekli:
HMK m.193'de açık bir şekilde ifade edilmemekle birlikte delil sözleşmesinin üç şekilde yapılabileceği anlaşılmaktadır. Delil sözleşmesi, ya yazılı olmalı ya taraflar arasında sözlü olarak yapılmış sözleşmenin varlığı ikrar edilmeli veya mahkeme önünde sözlü olarak bir delil sözleşmesi yapılmalıdır. Bu düzenleme sebebiyle örtülü (zımni) delil sözleşmesi yapılamaz. Delil sözleşmesinde taraflar genel ifadelerle delil türünü karşılaştırabilecekleri gibi, belli konuların nasıl ispat edileceği hususunda anlaşabilirler.
cc. Sözleşmenin Hukuki Niteliği:
Delil sözleşmesi, ispatın biçim ve araçlarına ilişkin bir sözleşmedir ve bu niteliği itibariyle bir usul hukuku sözleşmesidir.
Sözleşme Örneği:
Tüketici kredisi sözleşmesinin bir maddesini oluşturan delil sözleşmesi:
Madde 10 - Banka Defterleri ve Kayıtlarının Delil Olacağı
Kredi lehdarı ve borçla ilgili diğer kişiler Bankayla aralarında çıkacak her türlü anlaşmazlıklarda Bankanın defter, kayıt ve belgelerinin yegane kesin delil olacağını ve bunlara hiçbir şekilde itiraz etmeyeceklerini kabul ve taahhüt ederler.
Sözleşmeyle İlgili Örnek Yargıtay Kararları:
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 1974/110, K. 1974/386 T. 8.2.1974
ÖZET: “Sigorta sözleşmesinden doğan ödence miktarının nasıl saptanacağı sözleşmede gösterilmiş olup bu hüküm delil sözleşmesi niteliğindedir. Mahkemenin hakem bilirkişilerini seçerek sigorta sözleşmesinin kapsamına giren zarar miktarını, t tespit ettirmeleri İçin taraflara Önel vermesi gerekir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 1975/1551, K. 1975/2684 T. 14.4.1975
ÖZET: “Yasada belli bir delil ile kanıtlanması emredilen hususlar başka suretle kanıtlanamaz. Olayda taraflar, uyuşmazlık halinde Bayındırlık Meclisinin saptayacağı fiyatın kendilerini bağlayacağım önceden kabul etmekle bir çeşit delil anlaşması yapmışlardır. Bu nedenle Bayındırlık Meclisinin buradaki sıfatı hakem bilirkişilikten İbaret olup, sadece uyuşmazlık konusu fiyatı saptayan kararı, mahkemece hükme esas alınabilir.”
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 1976/986, K. 1976/2677 T. 24.6.1976
ÖZET: “Mahkemece bozma ilamına uyulduğunda, ilamdaki bozma nedenleri davada taraf olanların yarar ve zararına (leh ve aleyhine) kazanılmış hak oluşturur. Delil sözleşmesi kesin delil sayıldığından tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı niteliktedir”
II.SONUÇ
Sonuç olarak, delil sözleşmesinin geçerli olması, sözleşme hürriyetinin (Anayasa m. 48) doğal sonucudur. Genel hükümler uyarınca yapılacak bazı sözleşmelerde, yanlara bazı kanıtlarla yazılı biçimde ispat hakkının sınırlı olarak tanınması halinde, bu sınırlar dışında kanıt elde edilmesi olanaksızdır.
Anayasanın 48. maddesinde sözleşme özgürlüğü esası benimsendiğine göre, bunlar uyarınca düzenlenecek sözleşmenin ispatı biçimi de belirlenebilir ve sınırlanabilir. Bu esas, sözleşme özgürlüğüne dayanmaktadır.
6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 26. maddesi, Anayasanın yukarda sözü edilen esinde benimsenen özgürlüğü hukuk ilkelerine uygun olarak sınırlandırmış ise de, sınırlama içinde, deliller bakımından tarafların sözleşme yaparken birleşen iradeleri sınırlama yapılamayacağını öngörmemiştir. 15.03.2015
Av. Zehra Akarpınar