Tek Kişilik Anonim Şirketlerde Genel Kurul Kararlarının Geçersizliği

TEK KİŞİLİK ANONİM ŞİRKETLERDE

GENEL KURUL KARARLARININ GEÇERSİZLİĞİ

I.GENEL OLARAK

Genel kurul toplantılarında alınan kararlar bazı hallerde geçersiz nitelik taşıyabilir. Toplantının kanunda öngörülen şekil ve usule uygun yapılmaması, oy hakkı olmayan kişilerin kararlara katılması, kanun ve esas sözleşme hükümlerine aykırı kararlar alınması, bir grup pay sahibinin zarar uğratılması amacıyla karar alınması gibi hallerde, genel kurul kararlarının geçersizliği gündeme gelir. Bu durumda, takip edilmesi gereken prosedürün belirlenmesi ve pay sahiplerine bu kararlara karşı dava olanağının sunulması gerekir. 

 Genel kurul kararlarının geçerlilik şartlarının ilki, toplantı ve karar nisaplarına uyulmuş olmasıdır. İkinci olarak ise kararların kanuna, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olmaması ve alınan karar veya kararların ise ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmesi gerekir. Ticaret siciline tescil ettirilmeyen hiçbir genel kurul kararı ise geçerlilik kazanamaz. Yeni Türk Ticaret Kanununda (TTK) genel kurul kararlarının sakatlığı, 6762 sayılı eski TTK’ya nazaran farklı düzenlenmiştir. İlk olarak, eski kanunda bulunmayan ancak öğreti ve uygulamada yer alan “butlan” kavramına 6102 sayılı Kanunda yer verilmiştir. Hemen belirtelim, Yeni Kanundaki genel kurul kararlarının butlanına ilişkin sebepler, sadece borçlar hukukunda öngörülenleri değil, aynı zamanda anonim şirketlere özgü olan sebepleri de içermektedir. TTK m. 445 hükmünde, genel kurul “kararının iptalinin”, kararın alınmasından itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde mahkemeden talep edilebileceği düzenlenmiştir.

II.GENEL KURUL KARARLARININ GEÇERSİZLİĞİ

A) İptale Tabi Genel Kurul Kararları ve Genel İptal Sebepleri

Genel kurul kararlarının mahkeme kararıyla iptalinin yanı sıra, gerek mahkeme gerekse mahkeme dışında sulh yoluyla çözümünün mümkün olup olmadığı iptale ilişkin teknik bir sorundur. İsviçre öğreti ve uygulamasında, bir genel kurul kararının iptali davasında, genel kurul kararının kaldırılması, (iptal edilmesi) sulh yoluyla mümkün olmayıp, sadece mahkeme kararıyla mümkündür.

1.Genel Kurul Kararlarının Genel İptal Sebepleri

a.İptal Edilebilirlik Yaptırımı

İptal edilebilir (Anfechtbarkeit) hukuki işlem, baştan itibaren geçerli olarak kurulmuş olup, hüküm ve sonuç doğurmakta, ancak iptal hakkı sahibinin talebiyle hukuki işlem geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılabilmektedir. İptalde hukuki işlem taraflardan birisinin tek taraflı iradesiyle veya mahkeme kararıyla ortadan kaldırılabilir. İptal, sadece taraflar arasında etki doğurur ve ancak hukuki işlemin tarafı olan veya kanunda gösterilen kişiler iptal talebinde bulunabilirler. Üçüncü kişiler menfaatleri olsa dahi iptal talebinde bulunamazlar. İptalin ileri sürülmesinde hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi vardır. 

 Genel kurul kararlarının iptali davası 6102 sayılı Kanunda, bir husus hariç, eski TTK’daki düzen aynen korunmuştur. Yenilik, TTK m. 446/1, b bendi hükmüdür. Buna göre; “Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren paysahipleri… iptal davası açabilir”.

Etki kuralının yeni Kanuna girmesinde Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesinin içtihatları etkili olmuştur. Anılan Dairenin 19.07.2007 tarihli kararında, “…. Davacı ortağın bilgi alma hakkının ihlali nedeniyle GK toplantısında yanlış bir kararın alınması, diğer bir anlatımla bilgi vermeme ile alınan kararlar arasında illiyet bağının bulunması halinde ancak alınan kararların iptali söz konusu olabilir. Bu durumda, mahkemece… salt bilgi edinme hakkının ihlalinden bahisle… genel kurul kararının iptaline karar verilmiş olması doğru görülmediği” belirtilmiştir. Anılan madde hükmünde, “çağrının usulüne göre yapılmadığı”, “gündemin gereği gibi ilan edilmediği”, “yetkisiz kişilerin genel kurula katıldıkları” ve “oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediği” halleri de sayılmaktadır. Acaba sayılan bu haller tahdidi mi, yani sınırlı sayı ilkesine göre mi belirlendiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Öğretide Tekinalp, yukarıda sayılan dört halin sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesine göre belirlendiğini ileri sürmektedir . Pulaşlı ise bu görüşün tam aksini savunmaktadır. Gerekçe olarak ise “anılan maddede sayılan iptal sebepleri dışında TTK’nın başka hükümlerinde de genel kurul kararlarının iptalinin dava edilmesi öngörülmektedir” . Örneğin TTK m. 431/1 ve 2 hükümleri uyarınca, genel kurul kararının iptali talep edilebilir. Belirtmek gerekir ki, TTK m. 431/1 ve 2 hükümlerinde söz konusu hallerde açılacak iptal davasında, ancak hukuka aykırılığın ağır olması halinde genel kurul kararının iptal edilmesi gerektiği, buna karşın iptal nedeninin genel kurul kararının alınmasında “etkili” olduğunun şirket tarafından ispat edilmesi halinde, açılan iptal davasının mahkemece reddedilmesi gerektiği İsviçre öğretisinde oybirliği ile benimsenmektedir.

Aynı şekilde, TTK m. 431/2 hükmüne göre, bir pay sahibinin talebine toplantı başkanının kurumsal temsilcilerin bildirimlerine rağmen açıklamaması halinde de, alınan genel kurul kararının iptali davasında da, şirketin, toplantıya katılan kurumsal temsilcilerin oylarının alınan karara ve yapılan yönetim kurulu seçiminde etkili olmadığını kanıtlaması halinde de, mahkemenin iptal davasını reddetmesi gerekir. Bu sebeple, doktrinde TTK m. 446/1 b bendinde sayılan dört halin sınırlı sayı ilkesine tabi olmadığına dair görüşlerde mevcuttur.

Pay sahiplerinin iptal davası açma haklarını, toplantıya katılıp katılmamalarına göre, ikiye ayrılır. Birincisi, sadece toplantıya katılan pay sahiplerine ilişkindir. Toplantıda hazır bulunan pay sahiplerinin genel kurul kararı aleyhine iptal davası açabilmeleri için, genel kurul kararma “olumsuz oy vermiş olmaları” ve de bu “muhalefetlerini toplantı tutanağına geçirtmeleri” zorunludur (TTK, m.446/a). Yoksa toplantıda hazır bulunmak tek başına iptal davası açma hakkı vermez. Yargıtay, ETK (m.381)’ya ilişkin kararlarında bu şartları göz önünde bulundurmuş ve genel kurul tutanağına karşı oyunu yazdırmayan ortağın, red oyu kullanmış olsa bile, bu genel kurul kararının iptali için dava açamayacağını kabul etmiştir. Ancak, oy kullandırılmadığı iddiasıyla açılan iptal davasında, karşı oy yazısını (muhalefet şerhi) aramamıştır. Yargıtay’ın TTK’ya ilişkin kararlarının da aynı doğrultuda olacağı kanısında olan doktrin görüşleri mevcut.

İptal davası açma hakkının İkincisi ise, genel kurul toplantısına katılsın veya katılmasın, bütün pay sahiplerine tanınmıştır. Buna göre, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, her pay sahibi, “çağrının usulüne göre yapılmaması, gündemin gereği gibi ilân edilmemesi, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullanmaları ya da genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemesi” durumunda, bu aykırılığın ya da aykırılıkların genel kurul karamın alınmasında etkili olduğunu ileri sürerek iptal davası açabilirler (TTK, m.446/b).

İptal davası açılması konusunda dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi de dava açma süresine ilişkindir. İptal davasının, genel kurul kararının alındığı tarihten -doğal olarak genel kurul toplantı tarihi olacaktır- itibaren üç ay içinde açılması gerekir. Bu sürenin geçirilmiş olması durumunda, dava açma hakkı ortadan kalkar.

Genel kurul kararlarının iptali davası şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, yoksa asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemesi nezdinde açılır. Husumet şirket tüzel kişiliğine yöneltilir ve şirketi kural olarak yönetim kurulu temsil eder.

b.Özel İptal Sebepleri

Yeni Türk Ticaret Kanununda 445. madde hükmündeki, “kanuna, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırılığa ilişkin genel iptal sebeplerinin yanı sıra, bazı maddelerde özel iptal sebeplerine de yer verilmiştir. Bunlar şöyledir.

aa.Kurumsal Oy Temsilcilerinin Bildirim Yükümünü Yerine Getirmemeleri

Yeni TTK’da pay sahiplerinin kendilerini temsil ettirmeleri hususunda adi temsilin yanı sıra kurumsal oy temsilcilerine de (Institutionelle Stimmrechtsvertreter) yer verilmiştir (TTK m. 428, 429;). Bunlar, organın temsilcisi, bağımsız temsilci, kurumsal temsilci ve tevdi eden temsilcisidir. Bu kurumsal temsilciler genel kurulda kendileri tarafından temsil olunacak payların sayılarını, çeşitlerini, itibarî değerlerini ve gruplarını şirkete bildirmek zorundadırlar. Bunlar bu bildirim yükümünü yerine getirmedikleri takdirde, genel kurulda alınan kararlar, genel kurula yetkisiz katılmaya dair hükümler çerçevesinde iptal edilebilir (TTK m. 431/1).

ba.Genel Kurula Murahhas Üyelerle En Az Bir Yönetim Kurulu Üyesinin Katılmamış Olmaması

(TTK m. 497/2, 437/2). Pay sahiplerinin yönetime ilişkin sorularının cevaplandırılması için genel kurulda murahhas üyelerle en az bir yönetim kurulu üyesinin hazır bulunması Kanunda öngörülmektedir (407/2). Aksi halde, pay sahipleri bu duruma itiraz edip bunu tutanağa geçirtmesi halinde, finansal tabloların onaylanması, bilanço kârının kullanılması, yönetim kurulunun ibrası ve seçimi gibi alınan tüm kararların kanuna aykırı olduğu nedeniyle iptali dava edilebilir (m. 437/2)12. Bunun tek istisnası tek ortaklı anonim şirkettir.

bb.Bir Pay sahibinin Talebine Rağmen Toplantı Başkanının Kurumsal Temsilcilerin Bildirimlerini Açıklamaması

            TTK m. 431/2 hükmü uyarınca, toplantı başkanı genel kurulda kurumsal temsilcilerin anılan maddenin 1. fıkrasındaki bildirimlerini açıklar. Bir pay sahibinin istemine rağmen toplantı başkanı bu açıklamayı yapmamışsa, her pay sahibi şirkete karşı açacağı dava ile genel kurul kararlarının iptalini talep edebilir (TTK m. 431/2). TTK m. 446/1 b hüküm uyarınca, “etkili” olma durumunun dikkate alınması gerekir.

cb.Genel Kurulda Denetçinin Bulunmaması

TTK’nın 407 madde hükmünde, denetçilerin genel kurulda hazır bulunacağı öngörülmektedir. Bu durumda, birden çok ortağı olan anonim şirketlerde pay sahiplerinin oybirliği ile denetçinin genel kurulda hazır bulunmasından vazgeçmemişlerse ve pay sahiplerinin denetime ilişkin soruları da denetçinin bulunmaması nedeniyle yanıtsız kalmışsa, bu durum tutanağa geçirtilerek, yılsonu finansal tabloların onaylanması ve bilanço kârının kullanılmasına ilişkin genel karalarının iptali dava edilebilir. Aynı şekilde TTK m. 413/3 hükmü uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin görevden alınması ve yerine yenilerinin seçimi, finansal tabloların müzakeresiyle bağlantılı olduğundan, YK üyelerinin seçiminin de iptali dava edilebilir.

B) Yokluk Ve Butlan

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda genel kurul kararlarının iptal edilebilirlikleri yanında butlanı ayrıca düzenlenmemiş olmasına rağmen “iptal edilebilir” genel kurul kararlarının yanı sıra, meydana gelişlerinde kurucu unsurlardan birinin olmaması veya konuları bakımından emredici hükümlere aykırı olan genel kurul kararlarının “yok veya batıl” oldukları gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmekteydi. Bu durumu dikkate alan kanun koyucu, 6102 sayılı TTK’da, genel kurul kararlarının butlanını da düzenlemiştir.

 Butlanla malûl genel kurul kararlarına ilişkin haller yeni TTK’da açıklanmış ancak  “yokluk” müeyyidesinin hangi hallerde ve neye göre söz konusu olacağına dair hiçbir hüküm yer almamaktadır. Bu durumda “yokluk” müeyyidesiyle ilgili olarak, genel hükümlere ve bu konudaki doktrin ve uygulamalardaki görüşlere müracaat edilmesi gerekir.

1.Yokluk Kavramı ve Halleri

Yokluk (Nichtexistenz), bir sözleşmenin kurulmaması meydana gelmemesi anlamına gelmekte olup, kurucu unsurları içermeyen bir sözleşme meydana gelmemiştir, yok hükmündedir.

Yok hükmündeki bir hukuki işlem hiç yapılmamış, asla var olmamış durumdadır, yokluğun tespitine ilişkin mahkeme kararı açıklayıcı niteliktedir.  Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarındaki eksiklik yokluğa yol açmaktadır. Örneğin, sözleşmenin kurulabilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun iki irade beyanının mevcudiyeti zorunludur. Bu beyanlardan birisinin eksikliği veya beyanlar arasındaki uyumsuzluk halinde sözleşme meydana gelmeyecektir.

İrade ile beyan arasında uygunsuzluğun bilerek ve istenerek yapıldığı durumlarda örneğin zihni kayıt ve latife beyanında da karşı tarafın durumu bilmesi veya bilecek durumda olması halinde hukuki işlem yok hükmündedir.

Doktrindeki çoğunluk görüşü muvazaalı işlemin butlanla sakat olduğu yönünde ise de, taraflar hukuki sonuç iradesinden yoksun olduklarından, muvazaalı işlemin yok hükmünde olduğu görüşü de savunulmaktadır.

Anonim şirket genel kurul kararlarında, şekil ve usul açısından emredici hükümlere aykırılık halinde yokluk; emredici hükmün sadece pay sahiplerinin çıkarlarını koruması halinde iptal edilebilirlik yaptırımı söz konusudur.

 Bir hukuki işlemin konusu(içeriği) bakımından olduğu gibi meydana gelişi bakımından da emredici hukuk kurallarına aykırı olabilir. İçeriğe ilişkin emredici hükümlere aykırılık halinde hukuki işlem şeklen mevcut ve meydana gelmiş olmakla beraber konusu bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı doğurmaz. Bir genel kurul kararının yokluğu, başlangıçtan itibaren bir genel kurul kararının mevcut olmadığını ifade eder. Bir işlemin ve bu arada genel kurul kararının kurucu unsurlarının mevcut olmaması halinde, hukukî işlemin veya genel kurul kararının yokluğu, eski deyimle “keenlemyekûn” veya mutlak butlan ile malûl olduğundan bahsedilmektedir. Örneğin bir genel kurul kararının alınabilmesi için, mutlaka usulüne uygun davet ve buna uygun toplantı yapılması şarttır, toplantı yapılmadan “elden dolaştırma usulü” veya “mektup” ile genel kurul kararı alınmışsa, bu genel kurul kararı kurucu ve şeklî noksanlıklar nedeniyle hukukî anlamda hiç bir etki ve sonuç doğurmaz ve dolayısıyla “yok” sayılır. Genel kurulun yasaya veya esas sözleşmeye göre yetkili olmayanlar tarafından çağrılıp karar alınmasında da, yokluk söz konusu olacaktır. Aynı şekilde, genel kurul toplantısında Bakanlık temsilcisinin bulunmamış (TTK m. 407/3) veya toplantı tutanaklarını imzalamamış olması halinde (TTK m. 422/1), anonim şirketin TTK m. 379 hükmü uyarınca sahip olduğu kendi paylara bağlı oylarla alınmışsa genel kurul kararı yok hükmündedir. Nihayet yasada öngörülen asgari toplantı ve karar yetersayılarına aykırı olan genel kurul kararları da yoklukla malûldür. Ayrıca, 11. HD. 09.10.2001 tarih ve 5691/7567 sayılı yayınlanmamış bir kararında, “ana sözleşmedeki yeter sayılar oluşmadan toplanan bir genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunun kabulü gerektiğine ve bunun Dairenin yerleşik içtihadı olduğuna karar vermiştir”.

a.Yokluğun Tespiti Davası

Bu durumlarda, iptal davası değil, genel kurul kararının yok olduğunun tespiti anlamında bir “tespit davası” açılır ve bu dava herhangi bir zaman aşımı veya hak düşürücü süreye tâbi olmadığı gibi, herkes tarafından ileri sürülebilir ve yargıç tarafından da re’sen dikkate alınır. Ayrıca anonim ortaklık yönetim kurulu “yok” sayılan genel kurul kararlarını icra edemeyeceği gibi, bunların ticaret siciline tescil ve ilân da edilemez. Her nasılsa sicile tescil ve ilân edilse dahi, tescil yok hükmündeki kararı ihya etmez, diğer bir deyişle, tescil, yok sayılan genel kurul kararına geçerlik kazandırmayacaktır. Yoklukla malûl genel kurul kararları, hukuk güvenliği bakımından ihtiyatla karşılanmaktadır.

Kavram birliği sağlamak amacıyla belirtmek gerekir ki, eski doktrin ve uygulamada genel olarak “batıl”, “hükümsüz” olarak anılan ve yeni TTK 447 maddenin üst başlığında “butlan” olarak ifade edilen genel kurul kararlarının, maddenin sonunda bu terime uygun olarak “batıl” olduğu belirtilmektedir. Ancak “butlan” ve “yokluk” ile malûl kararlar, sonuçta hukuken aynı anlamı, yani hükümsüzlüğü, geçersizliği ifade eder. Yargıtay kararlarında da genel kurul kararlarının yok veya hükümsüz olduğu görüşü kabul edilmektedir. Ancak, Yargıtay bir kararında hatalı olarak, davacının, hükümsüzlüğün tespiti yerine, iptal isteminde bulunması halinde, mahkemenin isteme uygun olarak genel kurul kararının iptaline karar vermesi gerektiği görüşündedir. Hatalıdır, çünkü iptali kabil kararlar, mahkemece iptal kararı verilinceye kadar geçersiz olmadıkları için, sağlıklı bir GK kararının hukukî sonuçlarını doğurur ve iptal davası açılsa bile bu GK kararının uygulanmasına –mahkemece bir tedbir verilmediği sürece– devam edilir.Yokluk ve butlan kavramlarına bağlanan hukuki sonuçlarda, sınırlı olsa da farklıdır.  Yok veya hükümsüz sayılan bir genel kurul kararı, başlangıçtan itibaren hiç bir hukukî etki ve sonuç doğurmadığı için, hükümsüz (batıl) olduğunun tespiti kararına kadar da geçerliliğinden bahsedilemez. Kanunların emredici hükümlerine aykırı olmamak koşuluyla ana sözleşme ile de genel kurul kararları için yokluk yaptırımının öngörülebilmesine hukuken herhangi bir engel yoktur.

2.Butlan Kavramı ve Halleri ile Genel Geçersizlik Sebepleri.

Batıl hukuki işlemler, “belli bir sakatlık sebebiyle, baştan itibaren kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayan ve geçerli hale getirilemeyen işlemlerdir”.

Butlan, kurucu unsurları taşıdığından şeklen ve fiilen mevcut hukuki işlemin, geçerlilik şartlarını taşımadığından başlangıçtan itibaren hüküm ve sonuç doğurmaması, geçerli hale gelememesidir. Butlan sebepleri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun m. 27/1 hükmünde şöyle sayılmıştır: “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür”.

Hukuki işlemin konusunun baştan itibaren objektif olarak imkânsızlığı (BK m. 27/1) Konusunun emredici kurallara aykırılığının yaptırımı hükümsüzlüktür (BK m. 27/1). Emredici kuraldan kaçınmak için kanuna karşı hileye başvurulması halinde yine hükümsüzlük söz konusudur. Ahlaka aykırılık, kamu düzenine aykırılık ve kişilik haklarına aykırılık da butlan sebepleri arasında sayılmıştır (BK m. 27/1). Ayırt etme gücünden yoksunluk da hukuki işlemlerin hükümsüzlüğüne yol açmaktadır (MK m. 15). Ayırt etme gücünden yoksun kişilerin yaptığı hukuki işlemler batıldır, yasal temsilcinin izniyle veya onayıyla dahi işlem geçerlilik kazanamaz. Geçerlilik şartı olarak öngörülen şekle uyulmadan yapılan hukuki işlem de kesin hükümsüzdür. Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartın içerik denetimine aykırılık (6502 sayılı TKHK m. 5) Genel işlem koşullarında genel içerik denetimine aykırılık (TBK m. 25). Örneğin yazılmamış sayılma yaptırımı butlan niteliğindedir. Nihayet muvazaa da hukuki işlemlerin butlanına yol açan sebeplerden biridir.

Geçersizlik hukuki işlemin tamamını ilgilendiriyor, içeriğini bütünüyle geçersiz kılıyorsa tam butlan söz konusu olacaktır. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun m. 27/1 hükmünde sayılan haller tam butlana yol açmakta olup, bu tür hukuki işlemler bütünüyle geçersizdir. Borçlar Kanunu’nun 27/II hükmünde sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olmasının, diğerlerinin geçerliliğini etkilemeyeceği öngörülmüştür. Eğer geçersiz hükümler olmaksızın tarafların sözleşmeyi yapmayacakları açıkça anlaşılmıyorsa, kısmi butlan söz konusu olacaktır.  Sözleşmenin içeriğinin bir kısmının imkânsızlık, hukuka ve ahlaka aykırılık nedeniyle sakatlığı halinde, yalnızca bu kısmının geçersiz olması ve tarafların farazi iradelerinin de sözleşmenin ayakta tutulması yönünde olduğu dikkate alınarak, diğer kısımların geçerliliğinin korunmasına kısmi butlan denilmektedir.

Butlan yaptırımına tabi olan bir hukuki işlem kurulmuştur, ancak geçersiz olduğundan hiçbir hüküm doğurmaz. Batıl bir hukuki işlemi hükümsüz kılmak için dava açmaya ihtiyaç olmadığı gibi, bir beyanda bulunmaya da gerek yoktur, işlem kendiliğinden geçersizdir. Batıl hukuki işlemler en baştan itibaren geçersiz olup, butlan sebepleri ortadan kalksa dahi işlemin düzelmesi, sonradan geçerlilik kazanması mümkün değildir. Batıl işlemin yapılmasının üzerinden uzun zaman geçmiş olması veya tarafların edimlerini yerine getirmiş olmaları da hukuki işlemi geçerli hale getirmez. Hukuki işlemin geçersiz olduğunu taraflar ve de üçüncü kişiler tarafından da ileri sürebilir.  Görülmekte olan bir davada taraflar butlanı ileri sürmemiş dahi olsalar, hâkim re’sen bu durumu dikkate almak zorundadır, butlanın ileri sürülmesi bir def’i değil, itirazdır.

Batıl işlem iflah olmaz kuralı sebebiyle batıl bir sözleşmenin düzeltilmesi imkânı bulunmamakta olup, taraflar batıl sözleşmeyi geçerli kılmak için ikinci bir sözleşme yapamazlar. Bu durumun tek istisnası butlanın ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması kabul edilmesidir, aksi halde aradan uzun zaman geçse de hükümsüz sözleşme kendiliğinden geçerli hale gelmeyecektir. Batıl bir sözleşmede taraflardan hiç birisi karşı taraftan borcun aynen ifasını isteyemez. Ayrıca edimlerin yerine getirilmemesi hiçbir şekilde tazminat sebebi oluşturmaz. Batıl bir hukuki işlemde taraflar birbirlerini ifaya zorlayamazlar. Batıl işlem hem alacak hakkının hem de feri hakların doğumuna engel olmaktadır. Sözleşmenin batıl olması nedeniyle taraflar birbirlerine sağladıkları yararları vekâletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme (BK m. 77 vd.) hükümlerine göre talep edilebilir. Culpa in contrahendo sorumluluğuna yol açabilir.

Borçlar Yasasına göre butlan, bir hukukî işlemin, hukuk düzeni tarafından öngörülen geçerlilik şartlarını içermemesi nedeniyle başlangıçtan itibaren hüküm ve sonuç doğurmamasıdır. Geçersiz bir sözleşme veya karar, kurucu unsurları içermekle birlikte, geçerlilik unsurlarından kamu düzenini ilgilendirecek derecede önemli olanları içermemektedir. Bir genel kurul kararı şekil ve usul bakımından geçerli olmakla beraber, konusu itibariyle BK m. 19 ve 20 hükümlerine aykırı ise, geçersizdir, yani hukuken hiç bir hüküm ifade etmez. Buna göre bir genel kurul kararı konusu bakımından, kamu düzenine, emredici hükümlere, ahlâk ve adaba, kişilik haklarına aykırı veya konusu bakımından imkânsız ise, geçersizdir. Diğer bir ifade ile, bu durumda genel kurul kararı mevcut olmakla beraber, ölü doğmuştur. Belirtmek gerekir ki, yok sayılan karar veya geçersiz (batıl) bir karar arasında hukukî sonuç bakımından hiç bir fark yoktur; hukukî açıdan her ikisinin de baştan itibaren hiç bir etkisi ve hükmü yoktur. Fark sadece teoriktir; yoklukla malûl genel kurul kararı “kurucu unsurları içermemesi” nedeniyle mevcut değildir; geçersiz genel kurul kararı ise, mevcut olmakla birlikte “geçerlilik unsurlarını içermemesinden” dolayı ölü doğmuştur. Bu durumda, yok hükmündeki genel kurul kararlarında olduğu gibi, geçersiz bir genel kurul kararına karşı da, TTK m. 445’deki 3 aylık hak düşürücü süreye tâbi olmaksızın her zaman geçersizliğin tespiti davası açılabilir. Yargıç, genel kurul kararının geçersiz olduğunu re’sen dikkate alır. Bu itibarla, teknik olarak geçersizliğin ileri sürülmesi bir def’i değil, itirazdır.

Türk Ticaret Kanunu’ndaki butlan halleri m. 447 hükmünde özel olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre genel kurulun:

  1. a) Pay sahibinin genel kurula katılma, asgarî oy, dava ve kanunen vazgeçilemez nitelikte haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran,
  2. b) Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetim haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran ve
  3. c) Anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır.

Yasadaki butlan hallerinden birincisi, pay sahiplerinin mutlak olarak “vazgeçilemez” ve “alınamaz” nitelikteki pay sahipliği haklarına ilişkin bulunmaktadır.  Özellikle bu haklar, ortaklığa ilişkin yönetim haklarının asgari standardı olarak nitelendirilmektedir. Ancak hukuk güvenliği açısından, geçersizlik hallerinin uygulamasında çok titiz ve dikkatli davranılması gerekir. Bu itibarla, genel olarak kanuna aykırı genel kurul kararlarının geçersizlik değil, sadece iptal edilebilirlik müeyyidesine tâbi olduğunun kabul edilmesi yerinde olur. Butlan halleri kanunda, “özellikle” denilmek suretiyle sayıldığından, bunların temel sebepler olduğu ve sınırlı sayı (numerus clausus) niteliği taşımadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Kanun’un Gerekçesinde  de, bütün emredici hükümlere aykırılığın butlan sonucu doğurmadığı ve m. 447’de sayılanların dışında genel kurul kararlarının tespitinde ise butlanın ikincilliği (Subsidiarität) ilkesinin uygulanması gerektiği belirtilmektedir(TTK m.447). Bu ilkenin özel sebepler dolayısıyla iptal etmenin yeterli ve tatmin edici bir yaptırım oluşturmadığı hallerde hukukun genel hüküm ve ilkelerine göre butlana karar verilmesi anlamını taşıdığı ifade edilmektedir. Bu bağlamda, pay sahiplerinin vazgeçilmez nitelikteki haklarından olan genel kurula katılma, konuşma, öneride bulunma, asgari oy, dava hakkı ve kanundan kaynaklanan vazgeçilmez nitelikteki haklarını kaldıran veya sınırlandıran esas sözleşme hükümleri veya genel kurul kararları butlanla maluldür, yani hükümsüzdür. Çünkü böyle esas sözleşme hükümleri sadece mevcut pay sahiplerinin değil, gelecekte pay sahibi olabilecek “potensiyel pay sahiplerinin” de menfaatlerini ihlal edecek niteliktedir.

Yargıtay da bir kararında, bir pay sahibinin genel kurul toplantılarına davet edilmediği ve katılmadığı halde yerine kararlara sahte imzalar atılmak suretiyle katılmış gibi gösterilmesi halinde de, eski TTK. 536/ f-4 yollaması ile TTK. 381 ve BK. 19, 20 maddeleri uyarınca tüm kararların yoklukla malul bulunduğunu haklı olarak kabul etmektedir.

TTK m. 447’de özel olarak sayılmış bulunan üç halin dışındaki emredici hükümlere aykırı olan her genel kurul kararının mutlak surette butlanla malul olduğunu söylenemez. Dikkat edilmesi gereken nokta, emredici hükme aykırı olan genel kurul kararının niteliğinin tespit edilmesi ve ona uygun yaptırımın uygulanmasıdır. Örneğin, TTK m. 410 hükmünde, genel kurulun toplantıya çağrılması, toplantıya katılma ve gündemin ilanına ilişkin hükümler, emredici olarak düzenlenmesine rağmen, bunların ihlali halinde, butlan değil, iptal edilebilirlik hükmünün uygulanması gerekir (m. 445/1. b). Buna karşın, pay sahibinin genel kurulda temsil edilmesine ilişkin hakkının TTK m. 425/1 hükmü kapsamını aşacak şekilde esas sözleşme veya genel kurul kararı ile sınırlandırılması halinde, bu karar iptali kabil bir karar değil, batıldır, geçersizdir. Anonim şirketin temel yapısına aykırı olan genel kurul kararları da aynı şekilde batıldır.

Sonuç olarak, emredici hükümlere aykırılık halinde, aykırılığın somut olarak hangi emredici hükmü ihlal ettiğine bakılmalı ve duruma göre batıl veya iptal edilebilirlik müeyyidesi uygulanmalıdır.

3.Hukuki Sonuçları Bakımından Yokluk ve Butlan

İlk olarak yok olan bir hukuki işlemin geçersizliğinden söz edilemez, butlan ancak kurulmuş bir hukuki işlem için söz konusudur. Yokluk ve butlan kesin hükümsüzlük hallerindendir. Batıl bir hukuki işlemin geçersizliğinin ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil edebilirken, yokluğun ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması oluşturmaz.  Bir alacağın varlığının dava edilmesindeki problem ispat yükü bakımındandır. Şöyle ki, bir hukuki işlemin varlığı çekişmeli ise, genellikle işlemin mevcudiyetini davacı tarafın ispatlaması gerekirken, işlemin geçersizliğini davalı taraf ispatlamak zorunda kalmaktadır. Yokluk halinde hukuki işlem hiç yapılmamış gibidir, hukuken bir anlam taşımazlar. Ancak hükümsüz olan bir hukuki işlem başka bir alanda geçerli olabilir. Örnekler:

Şekil eksikliği nedeniyle geçersiz olan bir bono, BK m. 18 anlamında borç tanıması (ikrarı) olarak geçerlidir.

Taşınmaz satımı sözleşmesi tapu sicili memuru tarafından yapılması gerektiğinden, noter tarafından yapıldığında geçersizdir, ancak taşınmaz satış vaadi olarak geçerlidir.

4.Şekle Aykırılık Yaptırımı Olarak Yokluk ve Butlan

Yokluk sözleşmenin kurulmasıyla, kurucu unsurlarıyla ilgili iken, geçersizlik sözleşmenin geçerlilik unsurlarıyla ilgilidir. Geçerlilik veya geçersizlik sözleşmenin kurulmasından sonra söz konusu olabilir. Borçlar hukuku alanında şekle aykırılığın yaptırımı butlan olarak kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nda yer alan bazı düzenlemelerde şekle aykırılığın yaptırımı yokluk olarak belirlenmiştir. Örnekler:

Yetkili evlendirme memuru önünde yapılmayan evlilik meydana gelmemiştir (TMK m. 141),

Vasiyetname başkası tarafından yazılır da kişi altını imzalarsa bu hukuki işlem de hiç meydana gelmemiştir (TMK m. 531, 538).

5.Butlan ile İptal Edilebilirlik Arasındaki Farklılıklar

Butlan hak sahibinin iradesinden bağımsız olarak hüküm ve sonuç doğurur iken, iptal ancak hak sahibinin iradesiyle hukuki işlemi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırmaktadır. İptali talep edilebilen kararlar batıl kararlardan farklı olarak mahkemece iptal edilinceye kadar geçerlidir, iptal davası açılsa dahi bu durum değişmez, bir tedbir kararı verilmedikçe yönetim kurulu kararı uygulayabilir. Batıl kararlar ise kendiliğinden en baştan itibaren geçersizdir. Genel kurul kararlarının iptali davası üç ay içinde açılabilirken (TTK m. 445), butlanın ileri sürülmesinde ise süre aranmaz. Butlanın ileri sürülmesinde davacının menfaatinin varlığı aranırken, iptalde yasada öngörülen koşulların bulunması yeterlidir (TTK m. 445 vd), menfaat şartı bulunmamaktadır. Butlan mahkemece re’sen dikkate alınırken, iptalin ileri sürülmesi gerekir. İptal davasını yalnızca kanunda öngörülen kişiler açabilirken (TTK m. 446), butlan davasını menfaat ilgisi bulunan üçüncü kişiler, özellikle alacaklılar da açabilecektir. Genel kurul kararının iptali dava yoluyla talep edilebilirken, butlan defi yoluyla da ileri sürülebilmektedir. İptal davası inşai dava niteliğinde iken; butlan, bir tespit davası ile ileri sürülebilmektedir. Butlanda geçersizlik kanundan doğmakta, sonuç kendiliğinden meydana gelmektedir; iptalde ise geçersizlik kesinleşmiş mahkeme kararı ile doğmaktadır. Belirli bir süre içerisinde dava açılmayarak iptal edilebilirlik ortadan kalkarken, hukuki işlemin butlanı irade ile ortadan kaldırılamaz, edimler ifa olunsa dahi geçersizlik devam eder.  İptal davası yalnızca genel kurul kararları için öngörülmüş iken (TTK m. 445 vd.), butlanın tespiti genel kurul ve yönetim kurulu kararları için istenebilir (TTK m. 391)

Bu düzenlemeden hareketle, gündemde olmayan bir hususun genel kurulca görüşülerek karara bağlanması durumunda, kendilerine usulüne uygun çağrı yapıldığı halde gelmeyen ortaklar dahi, gündem dışı alman kararın iptali için dava açabilirler. Ancak, Yargıtay ETK uygulamasında bu sebebe dayalı olarak açılan bir davada, “genel kurulca alman kararların, yasa, ana sözleşme ve objektif iyiniyet kurallarına aykırılığı ispat edilmedikçe, genel kurul kararlarının iptal edilemeyeceğini” kararlaştırmıştır.

TTK’ya göre, yönetim kurulu da, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine iptal davası açma hakkına sahiptir (TTK, m.446/c). Bu hak, kurul organ olarak kullanılacak bir haktır. Dolayısıyla, anılan hakkın kullanımında, yönetim kurulunun bu konuya ilişkin bir toplantı yapmasının ve genel kurul kararının iptali için dava açılması yönünde yazılı bir karar almasının uygun olacaktır.

Genel kurul kararının yerine getirilmesinin kişisel sorumluluğuna sebebiyet yermesi durumunda, yönetim kurulu üyelerinden her birinin de iptal davası açması mümkündür (TTK, m.446/d). Burada, dikkat edilecek husus, genel kurul kararının ifasının “kişisel sorumluluk” doğurup doğurmadığının ortaya konulmasıdır. Kişisel sorumluluk doğmuyor ise, üyelerin bireysel olarak iptal davası açma haklan da söz konusu olmayacaktır. 04.10.2015

Av. Zehra Akarpınar